Vurun Kahpeye Özet – Halide Edib Adıvar

Vurun Kahpeye Özet

Vurun Kahpeye, Halide Edib Adıvar’ın ikinci romanı. 1926’da ilk defa kitap olarak yayımlanmıştır.

Vurun Kahpeye adlı hikaye, Aliye adındaki genç bir İstanbullu öğretmenin, kimse tarafından tercih edilmeyen Anadolu topraklarında yaşadığı yürek burkan bir durumu anlatır. Aşkla harmanlanmış bir vatan sevgisi bu hikayenin temelini oluşturur. Aliye, vatanı uğruna namusundan vazgeçen bu genç kadının acılı ama bir o kadar da kahramanca ölüme doğru ilerleyen hikayesini sunar.

Vurun Kahpeye Kitap Özeti

Vurun Kahpeye, Aliye’nin yaşam amacını belirten sözüyle başlar: “Toprağınız toprağım, eviniz evim; burası için, bu diyarın çocukları için bir anne, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi!” Sonra Aliye’nin portresiyle devam eder. Aliye, hayatını kaybedecek olan Yüzbaşı bir babanın ve veremli bir kadının kızıdır. Asker babası ona iç gücü, verem anası ise ezeli ve hasta içliği bırakmıştır.

Öğretmen okulunu tamamlar ve diplomasını alır. Genç bir öğretmen olarak, “Anadolu’da çalışınız!” önerisi ona yeni bir yön çizer. İstanbul’da iş bulabilmek için zorluklara katlananların durumuna küçümseyerek bakar. Sonunda hiç kimsenin gitmediği bir kasabanın öğretmenliği teklif edildiğinde, tek bavuluyla Haydarpaşa’dan trene biner.

Aliye, okulu bulmuştur ve müdürün gelmesini bekler. İki kişi merdivenlerden iner, biri müdür, diğeri ise Ömer Efendi. Maarif Müdürü, toparlak siyah sakallı, bulanık sünepe gözleri, hileci uzun yüzü ve ince dudaklarıyla iğrenç bir ifadeye sahiptir. İdare meclisi üyesi Ömer Efendi ise sarıklı, temiz yüzlü, kır sakallı, gün görmüş bir insandır. Müdür ve Ömer Efendi, Aliye’nin kalacağı yeri konuşurlar. Müdür, okulda kalmasını önerirken, Ömer Efendi, hileci müdüre karşı çıkarak Aliye’ye kendi evinde kalmasını teklif eder. Aliye, durumu iyi analiz ederek teklifi kabul eder.

Ömer Efendi ve Gülsüm Hala, Aliye’yi ölen kızlarının yerine koyarlar. Onlar, Aliye’yi kızları Emine gibi severler; Aliye de onları bir anne-baba gibi benimser. Artık Aliye’nin de bir ailesi vardır. Aliye, yeni okulunda öğrencilere ders vermeye başlar. Sınıfta tam bir ayrım ve ayrımcılık vardır.

Varlıklı ailelerin çocukları, sınıfta istediklerini yapma hakkına sahip gibi davranırlar. Her zaman dövülen gariban çocuğu Aliye olurdu. Yine bir kavgada, Aliye haksız olan bir çocuğu döver. Ancak bu çocuk, kasabanın en zenginlerinden olan Uzun Hüseyin Efendi’nin oğludur. Hüseyin, Aliye’yi ders esnasında penceresinden izlerdi ve Aliye’ye az da olsa göz koymuştur. Oğlunun İstanbullu bir bayan öğretmen tarafından dövüldüğünü öğrenir ve hemen dershaneye girer. Tartışırlar ve Uzun Hüseyin, haksız bir şekilde ağzının payını alarak geri döner.

Aliye, bütün dedikodulara rağmen hayatının en genç, en imanlı bir şekilde okulda çalışır. Müdürün şüpheli yardımına, karısının kıskanç iftiralarına ve Hüseyin Efendi’nin tehlikeli öfkesinden kaynaklanan zorlu atmosfere rağmen mevki kazanır. Okulda çocuğu olan her ananın Aliye’ye büyük bir sevgiyle yaklaştığı bir gerçektir. Ayrıca Hüseyin Efendi’nin evlenme teklifini reddetmiştir. Ancak memur hanımların Aliye’ye karşı güçlü bir düşmanlık hissetmeleri konusunda bir gerçek vardır. Bütün kasaba lehine ve aleyhine sadece Aliye ile ilgilenir, sadece Aliye üzerinden konuşurlar.

Aliye, coşkulu bir ruhla çocuklara Türklüğü aşılamaya çalışır ve onlara vatan sevgisini aşılar. Çocuklar bayraklarla sokaklarda dolaşırlar. Bu durum, ona güçlü bir Kuva-i Milliye taraftarlığı renk katmıştır.

Eşraf, Kuva-i Milliye’yi, bir çeşit bolşeviklik ve halkın mallarını alıp halka dağıtacak bir şey olarak algıladıkları için endişelidirler. Düşmanın sürekli olarak ilerlemesi, Kuva-i Milliye’nin silahsız günleri, eşrafı yeni savunma kuvvetine karşı tamamen karşı kılmıştır.

Cuma günü namaz vaktinde Aliye, çocukları toplar ve bayraklar eşliğinde şarkı söyleyerek kasabayı dolaşırlar. Namazdan sonra Fettah Efendi, halkı toplar ve Kuva-i Milliye aleyhinde vaaz eder. Aliye, bu konuşmaları duyar ve bu duruma sinirlenir. Kalabalığın arasına karışır, önce çekingen davranır, ancak sonra uzaktan gözüken elli bin kişilik Kuva-i Milliye birlikleri gözükür. Birlik komutanı Tosun Bey, duruma müdahale eder ve kalabalık dağılır. Halk, Tosun Bey’in Ömer Efendi ile kalmasına karar verir.

Akşam olunca Ömer Efendi, Tosun Paşa’ya Hacı Fettah Efendi’nin halka yaptığı Kuva-i Milliye aleyhtarı konuşmalardan bahseder. Yüzü açık bir şekilde namuslu bir kızın neredeyse parçalanacağını anlatır. Tosun Bey, üçüncü gününde halka bir duyuru yapar ve ordu için para toplama kararı alındığını söyler. Halk buna karşı çıksa da, Fettah Efendi’nin küstah konuşmalarından dolayı ağır bir ceza alacaklarını belirtir.

Başta Fettah Efendi’nin karısı ile bir grup eşraf kadını, Aliye’yi Tosun Paşa’dan koruması için yalvarmaya gider. Okulda kadınlar, Aliye’yi yakalar ve dertlerini anlatmaya başlarlar. Kadınların sızlanmalarına dayanamayan Aliye, onlara yardım etme sözü verir.

Aliye, Tosun Bey ile konuşur ve etkileyici gözleri ve sözleriyle onu ikna eder. Akşam Tosun Bey, halkı toplar ve Aliye’yi Ömer Efendi’ye emanet eder. Tosun Bey, başka bir köye baskın yapmak için gider ve Aliye’yi Ömer Efendi’ye bırakır.

Ancak Hacı Fettah Efendi’nin öfkesi ve Uzun Hüseyin’in kini artar. İkisi de aynı fikre sahiptir: Tosun’un hareketinden dolayı. Kasabadaki düşman komutanı haberdar etmek ve Tosun’un on beş gün sonra dönüp Aliye’yi almasını engellemek.

Hacı Fettah Efendi ve Uzun Hüseyin, düşman karargahına varırlar. Komutan Damyanos ile görüşürler ve Tosun Bey’in tüm planlarını anlatırlar. Ömer Efendi’nin Tosun Bey’e olan yakınlığından bahsederler. Fettah Efendi, duygusal bir şekilde Aliye’den bahseder: güzelliğinden, şeytanlığından ve kasabanın erkeklerini nasıl baştan çıkardığından… Ancak Uzun Hüseyin, Aliye konusundan rahatsız olur çünkü sadece ona sahip olmak ister.

Aliye, Tosunsuz günlerini özlemle geçirir. Sabaha karşı düşman ordusunun ayak seslerini duyarlar. Halk, tek umut ışıkları Hacı Fettah Efendi’dir. Ancak Fettah Efendi’nin bir isteği vardır: Birkaç Kuva-i Milliyeci’nin öldürülmesi… Başta Ömer Efendi!

Damyanos’u Fettah Efendi karşılar. Aliye, babasını serbest bırakması için ona gider. Ancak bu kararlı kız karşısında komutan, Aliye’nin isteğini yerine getirir. Rumca konuşmaları ve komutanın Aliye’ye boyun eğmesi, Fettah Efendi’yi deli eder. Aliye’nin çarşaf giymiş bir gavur kızı olduğunu halka yayarak intikam alır.

Damyanos, Aliye ve babasını serbest bırakarak, Tosun Bey’in kasabaya gelmesini sağlamak ve onu öldürerek Aliye’yi elde etmek istemektedir.

Zaman geçer. Damyanos, Aliye ile görüşmelere başlar. Ona aşık olduğunu söyler ve ona sahip olmaya çalışır. Ancak bu çabaları başarısız olur çünkü Aliye, karşılıklı bir sevgi istemektedir.

Karşılıklı ilişkiler bir süreliğine daha devam eder. Bu arada Tosun Bey, gizlice Aliye’nin evine girmeyi başarır ve birlikte olurlar. Ertesi gün, kasabayı düşman kuvvetlerinden temizlemek için Tosun Bey bir saldırı planlar. Sabah uyandıklarında etrafları askerlerle çevrili olduğunu görürler. Bu durumu fark eden Aliye, Damyanos’a gider ve evinin etrafındaki askerlerin geri çekilmesini ister. Damyanos, ona evlenme teklifi eder. Aliye, kasabanın düşmandan temizlenmesini düşünerek mecburen kabul eder.

Her şey, onun verdiği karara bağlıdır ve zorunlu olarak bu kararı kabul eder. Üç-dört gün boyunca orada kalmak durumundadır. Ardından Türk ordusu kasabaya adım atar. Aliye, derhal kaçar ve gizlenir. Fettah Efendi, Türk ordusu bölgeye ulaşmadan önce Aliye’yi bulur. Bu sırada Domyanos ve askerleri kasabayı terk eder. Aliye, halkın önünde dayak yer. Fettah Efendi, kitleyi ateşleyerek “kahpe” diye bağırmalarını sağlar: “Vurun kahpeye, vurun kahpeye!” Türk birlikleri, Aliye’yi ölü bulur. Tosun Bey ise yoktur, çünkü vücudunun bir kısmı yok olmuştur. Kendisine Aliye’nin ölüm haberini ileten askerlerdir.

Tosun Bey tarafından Aliye için bir mezar yaptırılır. Birliğin başındaki Ali Bey’den bir ricada bulunur: “Ordunun kurtarıcısı, hayatını ortaya koyarak cephane atılmasını, belki de bir trajedi ve kalıcı bir leke karşılığında alan büyük bir kadın olduğunu duyur!” Ve o, bu topraklarda gerçekleşmesi için hayatını verecektir: “Toprağınız benim toprağım, eviniz benim evidir. Bu yerde, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım, vallahi ve billahi hiçbir şeyden korkmayacağım!”

Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir