Şu Çılgın Türkler, Turgut Özakman‘ın Kurtuluş Savaşı dönemini anlattığı belgesel tarihi romandır.
Kurtuluş dizisinin de senaristi olan Turgut Özakman’ın elli küsur yıldır süregelen araştırmalarının ürünüdür. Özakman, kitapta anlattığı olayların geçtiği yerleri sırt çantası ile yaya olarak yürüyerek dolaşmış, bilgileri ve belgeleri derlemiştir. Şu Çılgın Türkler’deki olaylar, kişiler ve konuşmalar belgelerden alınmıştır. 752 sayfadır.
Şu Çılgın Türkler Kitap Özeti
Şu Çılgın Türkler, 1921-1922 yıllarını anlatmaktadır. Yazar önce Mondros Mütarekesi’yle II. İnönü Savaşı arasında geçen dönemi özetliyor. Peşinden altı yüz elli sayfalık bir hikaye ile sanki gerçekten olayları ilk elden görmüş gibi bir Türk cephesine, bir Yunan cephesine; bir İstanbul’a, bir İngiltere’ye odaklanıyor yazılarında. Kimi zaman hangi tarafın gözünden olayları görmek zor ama bence bu çoğu kişinin düşüncesinin aksine olayları daha heyecanlı kılıyor ve bu acımasız işgale karşı direnen Anadolu’yu ve Türkleri anlatıyor. Adını hiç duymadığımız, ama biz bilmesek de bu vatana kanını feda etmiş ve düşmanın karşısına dikilmiş de şehit olmuş binlerce insanı anlatıyor Şu Çılgın Türkler.
Kitabın bölümlerine şöyledir;
(1 Nisan 1921 -10 Temmuz 1921)
Birinci bölümde genel anlamıyla Yunan Büyük Taarruzu’nu anlatmaktadır. Bölümün başlarında Kütahya-Eskişehir Savaşı için yapılan hazırlıktır. İnönü Meydan Muharebeleri’nde Yunanlıların ilerleyişini durduran Türkler, İngilizler başta olmak üzere bütün İtilaf Devletleri ile içimizdeki, bizden yaralanmaya çalışan İngilizleri şaşırtmış ve korkutmuştur. Bu zaferin ardından ordunun kendine olan güveni artmış ve düşman işgali altında olan topraklardaki milletinde bağımsızlık için yanan duyguları alevlenmiştir.
Ancak Yunanlar bu yenilgiyi hiç beklemedikleri için daha büyük ve güçlü bir taarruza girişmek için hazırlıklar yapmaktaydı. Türk ordusu o dönemdeki hali, silah ve personel bakımından Yunan ordusu karşısında oldukça güçsüz bir durumdaydı. Bu kısımda ayrıntılı olarak, 1. ve 2. İnönü meydan muharebelerinin seyri ve Londra ile işgal altındaki İstanbul’da kapalı kapıların ardında nelerin gizlendiği ve Yunanların ve Türklerin savaşa hazırlıklarından sonrası, Yunan tehlikesi bitmediği gibi İngiliz yanlısı hainlerin bağımsızlığa karşı nasıl karşı çıktıkları belgelerle anlatılmaktadır.
(10 Temmuz 1921 – 24 Temmuz 1921)
İkinci kısımda Kütahya-Eskişehir Savaşı’dır. 10 Temmuz 1921 Pazar günü saat 04.00′te Yunan ordusu, cephe gerisinde güvenliği sağlamak için yeterli kuvvet bıraktıktan sonra, Söğüt-Afyon arasındaki 170 km. uzunluğundaki Türk cephesine doğru beş kol halinde harekete geçti. 1921 yılının üçüncü savaşı yola çıkmıştı. Yunanlılar Türklere, yeniden kurdukları orduyu güçlendirebilecekleri genişçe zamanı hiç vermemişlerdi. En fazla iki ay ara verip yeniden saldırıyorlardı.
Bu savaşın içinde olan kahramanlıkları özetlemek oldukça zordur. Sayısız kahramanlıktan bir kısmı kitapta yazar tarafından ortaya konmuştur. Ancak bu kitap bir roman havasında yazıldığı için bu bölümde de ana kahramanlardan ikisi olan Yzb. Faruk ve Nesrin’in başından geçenler kitaba oldukça duygusal bir hava katmaktadır.sonuç itibariyle Türk ordusu bu muharebeden yenik ayrılmış, Kütahya ve Eskişehir düşman eline geçmiş ve bu bağısız Türk devleti düşmanlarını ümitlendirmişti.bu savaş neticesinde Ankara gerçekten tarih sahnesinden silinmek üzere miydi, yoksa Türkler bir yeniden doğuşun eşiğinde miydiler? Zaman gösterecekti.
(25 Temmuz 1921 – 13 Ağustos 1921)
Üçüncü kısıma Sakarya Savaşı’na hazırlıktı. Bu bölümde Kütahya-Eskişehir yenilgisinin ardından ordunun Sakarya Nehri doğusuna çekilmesi kararıyla beraber bunun TBMM’deki yankıları, Mustafa Kemal Paşa’nın bu konu hakkındaki eleştirileri, meclisin içindeki karşıtlara karşı uyguladığı akıllı politikalar, ”Başkomutan” olarak ordunun başına geçmesi, bitmiş denilen Türk halkının kadını erkeği, genci yaşlısı demeden cepheye koşarak dünyaya nasıl hala dimdik ve ayakta durduğu göstermesi detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Bu kısımda ilgi çeken birkaç noktadan birinin de bence, yenilginin ardından yaklaşık 30.000 civarında askerin firar ettiğinin belirtilmesidir.
(14 Ağustos 1921 – 22 Ağustos 1921)
Dördüncü kısım ise Ankara’ya Yürüyüş adı altında anlatılmıştır. Bu bölüm sekiz gün kadar bir süreyi kapsamakla beraber, Yunanların Ankara yolunu açmak için giriştiği en büyük taarruz harekatı için düzen almasını ve bu esnada Ankara ile cephede gelişen olayları anlatmaktadır. Çünkü bu taarruz Yunanlıların son güçlerini kullanacakları en büyük taarruzları olacaktır. Eğer muharebeyi kazanırlarda Ankara yolu açılmış olacak ve savaşın büyük bir çoğunluğunu kazanmış olacaklardır. Ancak kaybederlerse, son güçlerini de burada kullanacakları için bir daha taarruz etmek için yeterince güçlü olamayacaklardır.
(23 Ağustos 1921 -13 Eylül 1921)
Beşinci kısım Sakarya Savaşı’nın anlatıldığı kısımdır. Askerlik tarihinin en önemli savaşlarından biri olan Sakarya Savaşı 23 Ağustos 1921 Salı günü başladı. Bu savaşın askerlik tarihi ve bilimi açısından önemine gelince, bu savaşta Atatürk o güne kadarki savaş taktiklerini hiçe sayarak askerlik literatürüne yeni bir kavram katmıştır. Buda savunma hattının geçilmesiyle cephe bütünlüğünün bozulmaması için yapılacak toplu bir geri çekilmenin yanlış olduğu, sadece cephesi yarılan birliğin geri çekilerek en uygun yerde tekrar düzenlenip muharebeye devam etmesi esasına dayanmaktadır. Yani kendi deyimiyle “Hatt-ı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır o satıh bütün vatandır” kuralıdır.
O güne kadar hiç uygulanmayan bu taktik deha sayesinde Türk Ordusu, kendinden hem silah ve araç hemde personel miktarı olarak kat kat güçlü Yunan ordusunun taarruzunu kırılmış ve taarruz etme insiyatifini eline geçirmiştir. Bu açıklamanın önemini şu şekilde de ifade etmek mümkündür. Sakarya Savaşı sonrasında Yunan ordusu kredisini tüketmiş ve aldıkları toprakları elinden çıkmaması için savunmaya geçmiş buna karşılık savaşın seyrini takip etme hakkındaki üstünlüğünü Türk ordusuna kaptırmıştır. Bundan sonra Türk ordusu ne zaman isterse o zaman savaş olacaktır.
Şu Çılgın Türkler ikinci bölümünde ise yazar Türk Büyük Taarruzu adını vermiş ve detaylarıyla bu süreci anlatmıştır.
(14 Eylül 1921 – 13 Ağustos 1922)
Bu bölümün birinci kısmı ise Büyük Taarruza Hazırlıktır. Bu bölümde Mustafa kemal Paşa’nın başkomutanlığın uzatılması ile ilgili karşılaştığı güçlükler ve Yunan ordusuna denk bir ordu yaratabilmek için yapılan çalışmalar, Yunan ordusundaki başkomutanlığın değişimi ile Sakarya Savaşı’nın dünya kamuoyundaki yankıları anlatılmaktadır. Tabi bu sırada Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra yapacağı devrimlerin temel çalışmaları da yapılmaktadır. Bütün bunlar olurken Yunan ordusu da Afyon ve Dumlupınar hattına çekilmekte ve geçtiği yerleri yakıp yıkmakta, oradaki halka türlü eziyetler yapmaktadır.
(14 Ağustos 1922 – 25 Ağustos 1922)
İkinci kısımda Afyon Güneyine Yürüyüş adı altında Türk ordusunun planladığı baskın şeklindeki taarruz için tertiplenmesi ve birliklerin geceleri gizlice Afyon’un güneyine yığması, Yunan ordusunun savunma için tertiplenmesi detaylı olarak anlatılmaktadır.
(26 Ağustos 1922 -18 Eylül 1922)
Üçüncü ve son kısımda ise Türk ordusunun düşmanı vatanından atması ile sonuçlanacak olan Büyük Taarruz anlatılmaktadır. Bu bölümde Atatürk’ün askeri dehası bir kez daha göz önüne çıkmaktadır. Bir yılda geçilmez denilen Afyon tahkimatının bir gün içinde nasıl yarıldığı, Yunan birliklerinin nasıl çembere alınıp imha edildiği ve İzmir’e nasıl girildiği detaylarıyla anlatılmakta, Albay Reşat gibi vazifesini namus bilen verilen emri istenilen zamanda yapamadığı için yaşamına son veren kahramanların kahramanlıklarından bir kısmı gözler önüne serilmektedir.