Seyahatname veya Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 17. yüzyılda Evliya Çelebi tarafından kaleme alınan gezi yazısı kitabıdır. Toplamda on ciltten oluşan bu eser, Evliya Çelebi’nin geniş bir coğrafyada yaptığı seyahatleri ve gözlemlerini içermektedir. Yazar, hayatının büyük bir kısmını İstanbul’da geçirmiş olup, geri kalan zamanını ise seyahatlerde geçirmiştir. Bu seyahatlerin birçoğu vezirler ve paşaların himayesinde gerçekleşmiştir, dolayısıyla seyahatnamesi yarı resmi bir nitelik taşır.
Evliya Çelebi’nin küçük yaşlardan itibaren zengin bir çevre içinde bulunması, birçok kişiyle tanışması ve çeşitli olaylara şahit olması, eserini diğer seyahatnamelerden ayıran önemli unsurlardır. Bu imkanlar, yazarın geniş bir sahada dolaşmasına ve farklı imkanlara sahip olmasına olanak tanımıştır. Seyahatnamesi, sadece coğrafi bir keşif değil, aynı zamanda kültürel, tarihi, ve toplumsal gözlemleri içeren bir eser olarak öne çıkmaktadır.
Evliya Çelebinin Seyahatlere Çıkmasının Sebebi:
Evliya Çelebi’nin anlatımına göre, 1630 Muharrem’in Aşure Gecesi, Ahî Çelebi Camii’nde cemaat arasında geçen olay, ilginç ve heyecan vericidir. Evliya Çelebi, Hz. Peygamber’i gördüğü an, duygu dolu bir şekilde “Şefaat ya Resulallah!” demesi gerekirken, yanlışlıkla “Seyahat ya Resulallah!” demiştir. Hz. Peygamber ise ona hem şefaat hem de seyahatle ilgili müjdeler vermiştir.
Bu olay sonrasında cemaat içinde bulunan Sa’d b. Ebu Vakkas, Evliya Çelebi’den seyahatlerinde gördüğü yerleri yazmasını istemiştir. Sa’d b. Ebu Vakkas, ona, bu mecliste elini öptüğü her ruhu ziyaret etme fırsatı bulacağını, dünya seyahatlarının ve insanların gözdesi olacağını müjdelemiştir. Ayrıca, gezdiği memleketleri, kaleleri, şehirleri, ilginç eserleri, her diyarda yapılan güzellikleri, yiyecek ve içecekleri yazarak güzel bir eser ortaya koymasını istemiştir. Sa’d b. Ebu Vakkas, bu eseri kendi silahıyla yazmasını ve yazarın manevi oğlu olmasını dilemiştir.
Yazar, bu teşvik üzerine önce İstanbul’u, ardından imparatorluğun birçok yerini gezip görmüş ve izlenimlerini kaleme almıştır. 1640 yılından itibaren Bursa, İzmit, Trabzon ve Kırım gibi birçok önemli yeri ziyaret etmiş ve gözlemlerini yazıya dökmüştür. Seyahatnamesi, İstanbul’dan başlayarak Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Gürcistan, Kırım, Balkanlar, Mora, Girit, Hanya, Şumnu, Niğbolu, Silistre, Babadağı, Filibe, Sofya, Edirne gibi birçok bölgeyi kapsamaktadır.
Evliya Çelebi’nin eseri, dünya seyahat edebiyatında benzersiz bir zenginliğe sahip olup, geniş bir coğrafyayı detaylı bir şekilde içermektedir. Seyahatnamesi, tarih, coğrafya, kültür, sanat, gelenekler ve günlük yaşam gibi birçok konuda önemli bir kaynak niteliğindedir. Yazarın güçlü tasvirleri, mizahi üslubu ve detaylı anlatımı, eserini öne çıkaran özelliklerdir.
Seyahatname Kitap Özeti
Viyana’da Bir Hastanın Ameliyatı
Viyana’da, bir hastanın şakağına saplanmış bir kurşun vardı. Doktor ve yardımcısı, bu kurşunu çıkarmak amacıyla ameliyata başladılar. Ben de izin alarak sessizce onları gözlemledim. Doktor, öncelikle hastanın alnını ortadan iki tarafa doğru soyarak işe koyuldu. Ardından başın yan tarafından bir açıklık oluşturdu. Demir bir parça kullanarak kafatasını ayırdı; çünkü kafatasının tam ortasında, keserin dişleri gibi birbirine geçmişti ve bu nedenle tam ortadan ikiye bölündü. Hastaya daha yakından bakmak için yaklaştım ve bu sırada ağzımı bir mendille kapattım. Doktor, “Neden ağzını böyle kapatıyorsun?” diye sorduğunda, “Belki hapşırırım ve hastaya zarar verebilirim,” dedim. Doktor buna gülerek, “Sanırım sen doktor olmalısın,” dedi.
Doktor daha sonra kurşunu çıkardı ve yerini bir süngerle temizledi. Sonra kemikleri eski haline getirdi ve deriyi dikti. Ardından, birçok büyük karıncayı getirdiler. Doktor, karıncaları derinin bitiş yerlerine tek tek yaklaştırıyordu. Karınca, derinin birleştiği yerleri ısırdığı an, doktor hemen karıncayı belinden kesiyordu. Böylece deriyi baştan sona kapattılar. Birkaç hafta sonra adam iyileşti ve karınca parçaları kendiliğinden düştü.
Erzurum’un Soğuğu
Halk arasında dolaşan bir fıkra şöyledir: Bir dervişe sormuşlar, “Nereden geliyorsun?” Derviş cevaplamış, “Kar rahmetinden geliyorum.” Bunun üzerine soranlar, “O ne diyar?” demiş. Derviş, “Soğuktan insanı zulme uğratan Erzurum’dur,” demiş. “Orada yaz olduğuna dair bir izin rastladın mı?” diye sormuşlar. Derviş, “Vallahi 11 ay 29 gün sakin oldum. Halk hep yaz gelecek dedi. Ben göremedim,” demiş.
Başka bir fıkra da şöyledir: Kara kışta bir kedi, bir damdan diğerine sıçrarken havada donup kalmış. Sekiz ay sonra don çözüldüğünde miyavlayarak yere düşmüş. Bir adamın eli, yaşken bir demir parçasına yapışsa hemen donar. Elini demirden koparmak mümkün olmaz. Ancak bir miktar derisi yüzülerek demirden kurtulabilir.
İstanbul Hastaneleri’nden Fatih Hastanesi
70 odası, 80 kubbesi ve 200 memuru bulunan bu kuruluş, ipek altın işlemeli bürümcük geceliklere sahiptir. Hasta olan bireyleri hastaneye taşıyarak ilgilenir ve günde iki kez çeşitli lezzetli yemekler sunar. Vakfın kuralları son derece sağlamdır; bu kurallar arasında şöyle bir hüküm bulunmaktadır: “Eğer mutfakta keklik, turaç ve sülün kuşlarının eti bulunmazsa, bülbül, serçe ve güvercin pişirilip hastalara bol bol sunulsun.”
Hastanelerde, akıl hastalarının iyileşmelerine katkıda bulunmak amacıyla müzikçiler ve okuyucular görevlendirilmiştir.